Sevval
New member
Selam Forumdaşlar! Deprem, Yıkım ve Görünmeyen Tehlike: Asbest Meselesine Duyarlı Bir Bakış
Depremler yalnızca binaları değil, toplumsal dengeleri de sarsıyor. Yıkılan bir binanın ardında sadece beton ve demir kalmıyor; görünmeyen bir düşman da açığa çıkıyor: asbest.
Son yıllarda büyük depremlerden sonra ortaya çıkan toz bulutlarının, yalnızca moloz değil, aynı zamanda insan sağlığına ciddi zarar verebilecek asbest lifleri taşıdığı konuşuluyor.
Bugün bu konuyu sadece teknik bir mesele olarak değil, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet perspektiflerinden ele almak istiyorum. Çünkü asbest sorunu, yalnızca mühendislik ya da çevre bilimi meselesi değil; adalet, farkındalık ve dayanışma meselesidir.
Asbest Nedir ve Neden Tehlikelidir?
Asbest, doğal bir mineral lifidir. 20. yüzyıl boyunca ısıya dayanıklı, ucuz ve kolay bulunur olduğu için binalarda yalıtım malzemesi, çatı kaplaması, su borusu ve zemin döşemesi gibi birçok alanda kullanıldı.
Ancak zamanla anlaşıldı ki bu lifler, akciğere girdiğinde vücut tarafından yok edilemiyor ve yıllar içinde “mezotelyoma” gibi ölümcül kanser türlerine yol açabiliyor.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, yılda 100 binden fazla insan asbest kaynaklı hastalıklardan ölüyor.
Depremle yıkılan binalarda asbestin en büyük riski, liflerin havaya karışması. En ufak bir titreşim, yıkım veya rüzgâr bu lifleri kilometrelerce uzağa taşıyabiliyor.
Yani deprem bölgesinde sadece enkaz altındaki insanlar değil, enkazın etrafındaki tüm toplum risk altında kalabiliyor.
Bilimsel Veriler Ne Diyor?
Türkiye’de asbest kullanımı 2010 yılında yasaklandı. Ancak bu yasak, yalnızca yeni binaları kapsıyor.
1990 öncesinde yapılan binaların çoğunda asbest içeren malzemeler mevcut.
Bu da demek oluyor ki: yıkılan eski binaların önemli bir kısmı, asbest bulunduruyor.
Yapılan saha araştırmaları, özellikle eski sanayi bölgeleri ve şehir merkezlerindeki yapılarda yüksek oranda asbest tespit edildiğini gösteriyor.
Örneğin, 2023 depremi sonrası yapılan bağımsız analizlerde bazı bölgelerde moloz tozunda lif yoğunluğu Dünya Sağlık Örgütü sınırlarının üzerinde ölçüldü.
Bilimsel açıdan durum net: Asbest, deprem sonrası ortaya çıkan görünmez ama kalıcı bir çevre felaketi olabilir.
Erkeklerin Analitik ve Çözüm Odaklı Yaklaşımı: Veriye, Sisteme, Denetime Odaklanmak
Forumdaki erkek üyeler genelde meseleyi nasıl önlenir, nasıl ölçülür, nasıl yönetilir açısından ele alıyor.
Analitik bakış açısı bize şunu söylüyor:
• Asbest içeren yapılar tespit edilmeden yıkım yapılmamalı.
• Her bina için ön analiz (asbest survey) zorunlu hale getirilmeli.
• Moloz taşımada kullanılan iş makineleri, asbest sızıntısına karşı filtreli olmalı.
• Enkaz tozuna maruz kalan işçiler, özel koruyucu giysi ve maske kullanmalı.
Bu yaklaşımın temelinde “veriye dayalı çözüm” fikri var.
Yani mesele duygusal değil, sistematik yönetilmesi gereken bir risk yönetimi sorunu.
Bu noktada erkek forumdaşların sık sorduğu sorular yerinde:
> “Asbest tespiti kim tarafından, hangi standartla yapılmalı?”
> “Devletin moloz yönetim planı var mı, uygulanıyor mu?”
> Bu analitik tavır, görünmez tehlikeyi somut adımlarla kontrol altına almanın ilk şartıdır.
Kadınların Empati ve Sosyal Duyarlılık Odaklı Yaklaşımı: İnsan Merkezli Bir Alarm
Kadın forumdaşlarımız genellikle konuyu, insan hayatı, çevresel adalet ve eşitsizlikler üzerinden ele alıyor.
Çünkü asbest yalnızca teknik bir mesele değil, aynı zamanda yaşam hakkıyla ilgilidir.
Birçok kadın depremzede, çocuğuyla birlikte çadırda yaşıyor, moloz tozunu soluyor, suyu kirleniyor, haberi bile olmuyor.
Kadınların empatik yaklaşımı, şunu hatırlatıyor:
> “Bir bilimsel veri, bir annenin nefesiyle anlam kazanır.”
Bu bakış açısı, toplumsal adaletin kalbine dokunuyor. Çünkü asbest, herkesi eşit etkilemiyor.
• En çok yoksul mahallelerdeki insanlar risk altında.
• Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar daha fazla toz soluyor çünkü evin içinde ve çevresinde daha fazla zaman geçiriyorlar.
• Temizlik yaparken, yemek pişirirken bile farkında olmadan liflere maruz kalabiliyorlar.
Empati odaklı yaklaşım, “önlem” kadar “bilgilendirme”yi de savunur.
Birçok kadın aktivist, sosyal medya ve sivil platformlarda bu konuda farkındalık kampanyaları yürütüyor.
Bu yönüyle kadınların sesi, toplumun “vicdan termometresi” gibi işliyor.
Sosyal Adalet Perspektifi: Kimin Nefesi Daha Değerli?
Deprem sonrası asbest meselesi, açık bir sosyal adalet sorunu.
Zengin mahallelerde enkaz kaldırma ekipleri hızlı ve kontrollü çalışıyor.
Yoksul bölgelerde ise molozlar haftalarca kaldırılmadan kalabiliyor.
Bu da toksik liflerin daha uzun süre havada kalması anlamına geliyor.
Asbest sorunu, “doğal afet”in ötesine geçip sınıfsal bir felaket haline geliyor.
Çünkü en çok etkilenenler, sesini en az duyurabilenler:
• İnşaat işçileri,
• Kadınlar,
• Çocuklar,
• Göçmenler,
• Kırsal kesimdekiler.
Adaletli bir afet yönetimi, yalnızca yıkımı kaldırmakla değil, sağlık risklerini eşit biçimde azaltmakla mümkündür.
Bilimsel olarak asbest “eşit dağılır”, ama sosyal koşullar “eşit korunma”yı engeller.
Toplumsal Cinsiyet Rolleri ve Görünmeyen Emeğin Bedeli
Deprem sonrası temizlik, bakım, çocuk bakımı gibi işlerin çoğu kadınların omzunda.
Bu da onların asbest tozuna daha fazla maruz kalma riskini doğuruyor.
Toplumsal cinsiyet rolleri, felaketin yükünü kadınların omzuna görünmez şekilde bindiriyor.
Bu nedenle, afet planlamasında toplumsal cinsiyet eşitliği olmazsa, sağlık adaleti de olmaz.
Bir başka çarpıcı gerçek: Afet bölgelerinde çalışan erkek temizlik işçileri ve moloz taşıyıcılar da yüksek risk altında.
Ama onların çoğu da düşük gelirli, sigortasız ve yeterli koruyucu ekipman olmadan çalışıyor.
Yani sorun, hem erkeklerin hem kadınların üzerinde, ama farklı biçimlerde yankılanıyor.
Çeşitlilik ve sosyal adalet bakış açısı, bu farklı etkilenme biçimlerini görünür kılmayı amaçlar.
Forum Tartışması: Sizce Ne Yapılmalı?
• Devletin asbest denetimi yeterli mi, yoksa bağımsız kuruluşlar devreye girmeli mi?
• Deprem bölgelerinde kadın ve çocukların özel korunma önlemleri alınmalı mı?
• Enkaz kaldırma süreçlerinde “şeffaflık” sizce nasıl sağlanabilir?
• Molozların taşındığı alanlarda yaşayanların sağlığı nasıl korunmalı?
Hadi tartışalım; çünkü bu konu hepimizin nefesiyle ilgili.
Sonuç: Görünmeyen Toz, Görülmeyen Eşitsizlik
Deprem sonrası asbest yalnızca çevre kirliliği değil, adalet testidir.
Kim korunuyor, kim korunamıyor? Kim bilgilendiriliyor, kim sessiz kalıyor?
Bilim bize asbestin etkilerini anlatıyor, ama adalet bilinci onu nasıl yöneteceğimizi belirliyor.
Erkeklerin çözümcül zekâsı, kadınların empatik duyarlılığı, bilimsel verinin rehberliği bir araya geldiğinde toplum nefes alabilir.
Çünkü sonunda hepimiz aynı havayı soluyoruz.
Peki sizce, gelecekteki afet yönetimi planlarında “asbest farkındalığı” toplumsal bir öncelik haline gelebilir mi?
Yoksa bu görünmeyen tehlike, yıkıntıların tozu arasında sessizce kaybolmaya devam mı edecek?
Depremler yalnızca binaları değil, toplumsal dengeleri de sarsıyor. Yıkılan bir binanın ardında sadece beton ve demir kalmıyor; görünmeyen bir düşman da açığa çıkıyor: asbest.
Son yıllarda büyük depremlerden sonra ortaya çıkan toz bulutlarının, yalnızca moloz değil, aynı zamanda insan sağlığına ciddi zarar verebilecek asbest lifleri taşıdığı konuşuluyor.
Bugün bu konuyu sadece teknik bir mesele olarak değil, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet perspektiflerinden ele almak istiyorum. Çünkü asbest sorunu, yalnızca mühendislik ya da çevre bilimi meselesi değil; adalet, farkındalık ve dayanışma meselesidir.
Asbest Nedir ve Neden Tehlikelidir?
Asbest, doğal bir mineral lifidir. 20. yüzyıl boyunca ısıya dayanıklı, ucuz ve kolay bulunur olduğu için binalarda yalıtım malzemesi, çatı kaplaması, su borusu ve zemin döşemesi gibi birçok alanda kullanıldı.
Ancak zamanla anlaşıldı ki bu lifler, akciğere girdiğinde vücut tarafından yok edilemiyor ve yıllar içinde “mezotelyoma” gibi ölümcül kanser türlerine yol açabiliyor.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, yılda 100 binden fazla insan asbest kaynaklı hastalıklardan ölüyor.
Depremle yıkılan binalarda asbestin en büyük riski, liflerin havaya karışması. En ufak bir titreşim, yıkım veya rüzgâr bu lifleri kilometrelerce uzağa taşıyabiliyor.
Yani deprem bölgesinde sadece enkaz altındaki insanlar değil, enkazın etrafındaki tüm toplum risk altında kalabiliyor.
Bilimsel Veriler Ne Diyor?
Türkiye’de asbest kullanımı 2010 yılında yasaklandı. Ancak bu yasak, yalnızca yeni binaları kapsıyor.
1990 öncesinde yapılan binaların çoğunda asbest içeren malzemeler mevcut.
Bu da demek oluyor ki: yıkılan eski binaların önemli bir kısmı, asbest bulunduruyor.
Yapılan saha araştırmaları, özellikle eski sanayi bölgeleri ve şehir merkezlerindeki yapılarda yüksek oranda asbest tespit edildiğini gösteriyor.
Örneğin, 2023 depremi sonrası yapılan bağımsız analizlerde bazı bölgelerde moloz tozunda lif yoğunluğu Dünya Sağlık Örgütü sınırlarının üzerinde ölçüldü.
Bilimsel açıdan durum net: Asbest, deprem sonrası ortaya çıkan görünmez ama kalıcı bir çevre felaketi olabilir.
Erkeklerin Analitik ve Çözüm Odaklı Yaklaşımı: Veriye, Sisteme, Denetime Odaklanmak
Forumdaki erkek üyeler genelde meseleyi nasıl önlenir, nasıl ölçülür, nasıl yönetilir açısından ele alıyor.
Analitik bakış açısı bize şunu söylüyor:
• Asbest içeren yapılar tespit edilmeden yıkım yapılmamalı.
• Her bina için ön analiz (asbest survey) zorunlu hale getirilmeli.
• Moloz taşımada kullanılan iş makineleri, asbest sızıntısına karşı filtreli olmalı.
• Enkaz tozuna maruz kalan işçiler, özel koruyucu giysi ve maske kullanmalı.
Bu yaklaşımın temelinde “veriye dayalı çözüm” fikri var.
Yani mesele duygusal değil, sistematik yönetilmesi gereken bir risk yönetimi sorunu.
Bu noktada erkek forumdaşların sık sorduğu sorular yerinde:
> “Asbest tespiti kim tarafından, hangi standartla yapılmalı?”
> “Devletin moloz yönetim planı var mı, uygulanıyor mu?”
> Bu analitik tavır, görünmez tehlikeyi somut adımlarla kontrol altına almanın ilk şartıdır.
Kadınların Empati ve Sosyal Duyarlılık Odaklı Yaklaşımı: İnsan Merkezli Bir Alarm
Kadın forumdaşlarımız genellikle konuyu, insan hayatı, çevresel adalet ve eşitsizlikler üzerinden ele alıyor.
Çünkü asbest yalnızca teknik bir mesele değil, aynı zamanda yaşam hakkıyla ilgilidir.
Birçok kadın depremzede, çocuğuyla birlikte çadırda yaşıyor, moloz tozunu soluyor, suyu kirleniyor, haberi bile olmuyor.
Kadınların empatik yaklaşımı, şunu hatırlatıyor:
> “Bir bilimsel veri, bir annenin nefesiyle anlam kazanır.”
Bu bakış açısı, toplumsal adaletin kalbine dokunuyor. Çünkü asbest, herkesi eşit etkilemiyor.
• En çok yoksul mahallelerdeki insanlar risk altında.
• Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar daha fazla toz soluyor çünkü evin içinde ve çevresinde daha fazla zaman geçiriyorlar.
• Temizlik yaparken, yemek pişirirken bile farkında olmadan liflere maruz kalabiliyorlar.
Empati odaklı yaklaşım, “önlem” kadar “bilgilendirme”yi de savunur.
Birçok kadın aktivist, sosyal medya ve sivil platformlarda bu konuda farkındalık kampanyaları yürütüyor.
Bu yönüyle kadınların sesi, toplumun “vicdan termometresi” gibi işliyor.
Sosyal Adalet Perspektifi: Kimin Nefesi Daha Değerli?
Deprem sonrası asbest meselesi, açık bir sosyal adalet sorunu.
Zengin mahallelerde enkaz kaldırma ekipleri hızlı ve kontrollü çalışıyor.
Yoksul bölgelerde ise molozlar haftalarca kaldırılmadan kalabiliyor.
Bu da toksik liflerin daha uzun süre havada kalması anlamına geliyor.
Asbest sorunu, “doğal afet”in ötesine geçip sınıfsal bir felaket haline geliyor.
Çünkü en çok etkilenenler, sesini en az duyurabilenler:
• İnşaat işçileri,
• Kadınlar,
• Çocuklar,
• Göçmenler,
• Kırsal kesimdekiler.
Adaletli bir afet yönetimi, yalnızca yıkımı kaldırmakla değil, sağlık risklerini eşit biçimde azaltmakla mümkündür.
Bilimsel olarak asbest “eşit dağılır”, ama sosyal koşullar “eşit korunma”yı engeller.
Toplumsal Cinsiyet Rolleri ve Görünmeyen Emeğin Bedeli
Deprem sonrası temizlik, bakım, çocuk bakımı gibi işlerin çoğu kadınların omzunda.
Bu da onların asbest tozuna daha fazla maruz kalma riskini doğuruyor.
Toplumsal cinsiyet rolleri, felaketin yükünü kadınların omzuna görünmez şekilde bindiriyor.
Bu nedenle, afet planlamasında toplumsal cinsiyet eşitliği olmazsa, sağlık adaleti de olmaz.
Bir başka çarpıcı gerçek: Afet bölgelerinde çalışan erkek temizlik işçileri ve moloz taşıyıcılar da yüksek risk altında.
Ama onların çoğu da düşük gelirli, sigortasız ve yeterli koruyucu ekipman olmadan çalışıyor.
Yani sorun, hem erkeklerin hem kadınların üzerinde, ama farklı biçimlerde yankılanıyor.
Çeşitlilik ve sosyal adalet bakış açısı, bu farklı etkilenme biçimlerini görünür kılmayı amaçlar.
Forum Tartışması: Sizce Ne Yapılmalı?
• Devletin asbest denetimi yeterli mi, yoksa bağımsız kuruluşlar devreye girmeli mi?
• Deprem bölgelerinde kadın ve çocukların özel korunma önlemleri alınmalı mı?
• Enkaz kaldırma süreçlerinde “şeffaflık” sizce nasıl sağlanabilir?
• Molozların taşındığı alanlarda yaşayanların sağlığı nasıl korunmalı?
Hadi tartışalım; çünkü bu konu hepimizin nefesiyle ilgili.
Sonuç: Görünmeyen Toz, Görülmeyen Eşitsizlik
Deprem sonrası asbest yalnızca çevre kirliliği değil, adalet testidir.
Kim korunuyor, kim korunamıyor? Kim bilgilendiriliyor, kim sessiz kalıyor?
Bilim bize asbestin etkilerini anlatıyor, ama adalet bilinci onu nasıl yöneteceğimizi belirliyor.
Erkeklerin çözümcül zekâsı, kadınların empatik duyarlılığı, bilimsel verinin rehberliği bir araya geldiğinde toplum nefes alabilir.
Çünkü sonunda hepimiz aynı havayı soluyoruz.
Peki sizce, gelecekteki afet yönetimi planlarında “asbest farkındalığı” toplumsal bir öncelik haline gelebilir mi?
Yoksa bu görünmeyen tehlike, yıkıntıların tozu arasında sessizce kaybolmaya devam mı edecek?